Yer6 Hafıza
10 Haziran 2011
Yedek Parça Fanzin
– Hayri Tunç
Janset Karavin
Janset Karavin:
Herkese iyi akşamlar Yer6 Hafıza’dan. Ben Janset Karavin. Bu hafta konuğumuz
Yedek Parça’dan Hayri Tunç. Merhaba Hayri, hoş geldin!
Hayri Tunç:
Merhaba, hoş bulduk.
J.K.: Yalnız ben,
programa başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum... Isparta’da çıkartılan
Yeraltından Notlar Fanzin, Nisan 2009’da başladığı yayın serüvenine 14. Ve son
sayısını çıkartarak son verdiğini açıkladı bu ay. Bir de Ağustos 2009
itibariyle Evvel olarak değiştirmişti adını, Sonrasızlık adıyla çıkan
fanzininin Zafer Yalçınpınar ve şu günlerde sekizinci yılını doldurmuş oldu
fanzin serüveninde Evvel Fanzin. Ve biz gene 31 Mayıs’ta bir açıklama
yapmıştık; Yer6 Hafıza Projesi Arşivi Küçük Kara Balık’ın ilk Elektronik
Arşivinde yer alan pdf formatındaki fanzinin listesiydi bu. Açıklamayı yaptık
internet üzerinden; açıklamaya Facebook üzerindeki Yer6 Hafıza sayfasından da
ulaşabilir isteyenler. Elektronik Arşivin www.yer6hafiza.com
adresine koyulabilmesi ve oradan kullanıma açılabilmesi için bir hafta daha
süremiz var, bu süreyi de şunun için kullanıyoruz; fanzin çıkartan bazı
insanlar, fanzinlerinin pdf formatına aktarılarak elektronik ortamda,
internette paylaşılmasını istemeyebiliyorlar. –ki, bize böyle bir iki geri
dönüş oldu ve biz de listeden ayırdık bu arkadaşların fanzinlerini- Eğer böyle
bir durum söz konusuysa bize ulaşmak için kucukkarabalik@yer6hafiza.com
adresini (Yer6 Hafıza Projesi e-posta hesapları ilerleyen tarihlerde
yenilenmiştir ve artık bu gibi bir iletişimde bulunmak üzere takip@yer6hafiza.com e-posta adresini
kullanmanız gerekmektedir.) kullanabilirsiniz. Tabii aynı zamanda Facebook
üzerinden de gene bahsettiğim Yer6 Hafıza sayfasından da yazarak
bildirebilirsiniz böyle bir isteğiniz olduğunu.
Hayri yeniden merhaba!
H.T.: Merhaba...
J.K.: Yedek Parça
nasıl başladı diye soracağım sana ilk önce?
H.T.: Yedek
Parça’nın başlaması, serüveni 2009’un Nisan aylarıydı. O zamanlar biz
öykülerimizi büyük dergilere gönderiyorduk, kabul etmiyorlardı. Hamdi, diye bir
arkadaşımız vardı ve o da çizimlerini götürüyordu, kabul edilmiyordu.
J.K.: Kapak
çizimlerinizi hep anı kişi yapıyordu değil mi?
H.T.: Kapak
çizimleri, grafik tasarımları hep bir kişi yapıyor zaten. Bunları yapan
arkadaşımız da çizimlerini büyük dergilere, karikatür, mizah dergilerine
gönderdğinde kabul edilmedi birçoğu. Biz de en sonunda, bir fanzin çıkartalım;
en azından elimizdeki ürünleri ya da toparladığımız ürünleri insanlara bir
sunalım –az da olsa bir şey fark etmez- insanların eleştirilerini alalım, bir
geri dönsünler bakalım, nedir ne değildir, bizi nasıl görüyorlar, bizim
yaptığımızı nasıl buluyorlar? İlk olarak böyle çıktı. Etrafa yaydık,
arkadaşlara yaydık; biraz toparladık ve ilk sayıyı çıkarttık. Böyle başladı
serüven.
J..K.: İlk sayıda
herhangi bir tema yoktu ama bildiğim kadarıyla Yedek Parça ‘’tematik’’
diyebileceğimiz bir fanzin, öyle bir yayın kurgusuna sahip; ilk sayıda dağınık
yazılar vardı konu bakımından?
H.T.: İlk sayıda
yoktu çünkü bir amatörlük vardı. Biz bir çıkartalım dedik, başlayalım, bir
bakalım ne çıkacak, çıkmayacak... İlk sayı çıktı işte, arkadaşlar yazılar verdiler
sağolsunlar... Yazıdır, şiirdir, öyküdür işte Hamdi’nin çizimleridir... İlk
sayı öyle çıktı. İlk sayı değil de ikinci sayıyla beraberdir hatırladığım;
Burak da aramıza katıldı. İlk sayıdan sonra, eleştirileri aldık, bir bakalım
dedik ne oldu? Eleştirilerin çoğu da bizi tanıyan arkadaşlardan geldi ve ‘parça
parça yapıyorsunuz da bu bir işe yaramıyor. Normal bir fanzinsiniz, normalde çıkanlardan bir farkınız
yok.’ Doğrudur. Eh olsun! Çünkü benim yazdıklarımı ve Hamdi’nin çizimlerini
biliyorlardı ki bazen biz Hamdi’yle beraber öykü ya da çizgi roman mantığına
uygun işler de çıkartıyorduk ya da konuyu Hamdi buluyordu ben yazıyordum, öyle
şeyler yaptığımız oluyordu.
Öyle bir şey yapalım dedik, ikinci sayıyı da
parça parça çıkarttık aslında, çünkü hedefimiz aylık bir çıksındı.
J.K.: İlk önce
periyoda oturtmak istediniz...
H.T.: İlk sayı
çıktı... Bir, bir buçuk ay sonra ikinci sayı çıktı. Üçüncü sayıyla beraber bize
eleştiriler gelmeye başladı. ‘Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, nasıl bir fanzin
çıkartıyorsunuz?’ Çünkü fanzincilerle bir ilişkimiz de yoktu açıkçası o dönem,
gidip fanzincilerle bir konuşmamız da yoktu, kimse de bizi tanımıyordu.
Kimseyle bir ilişkimiz yoktu birebir; ismimizi bile bilmiyorlardı. Yedek Parça
çıkıyordu. Facebook sayfasından görüyorlar ya da Mephisto’da orada burada bulup
alıyorlardı ama bunu kimler çıkartıyor, ne yapıyor...
J.K.: Kim
olduğunuzu bilmiyorlardı, yani camiayla organik bir bağınız, birebir bir
tanışıklığınız yoktu...
H.T.: Yoktu.
J.K.: 2009 yazından
beri çıkıyor Yedek Parça ve şimdi yedinci sayısı da çıktı, sekizinci sayıya
hazırlanıyorsunuz değil mi?
H.T.: Evet, sekiz.
J.K.: Peki, üçüncü
sayıdan itibaren zannediyorum, bu bahsetmeye çalıştığım, ‘’tematik’’ diyerek
ifade ettiğim kurgu mantığını kullanmaya başladınız. Mesela, neler yaptınız bu
arada? Öykülerde vardı; ben birkaç sayıyı okudum, belli bir konu vardı, bir
karakter vardı ya da bir nesne vardı ve onun üzerinden devam eden farklı
kurgular vardı öyküler içinde farklı insanların yazdığı. Neler yaptınız şimdiye
kadar böyle?
H.T.: Üçüncü
sayıyla bir açıklama getirdik, niye çıktığımızı anlatan uzun bir yazıyla. Yedek
Parça neden çıktı dedik, hem de bizim yeraltına bakış açımızı ortaya
çıkartan... Çok soru geliyordu, çok eleştiri geliyordu ve bazen eleştiriler saldırı
niyetini de buluyordu. Biz bir mantığımızı ortaya koyalım, biz buyuz arkada,
diyelim dedik. Üçüncü sayıyla beraber de şöyle yaptık... Sıralamayı tam olarak
hatırlayamayacağım... Bir sayıda Haydarpaşa’yı anlattık; özellikle tren
garlarını anlatmak istedik çünkü benim de, Hamdinin de, Burak’ın da tren
garlarına karşı bir hayranlığı var oradaki atmosfere karşı. Gece yarısı saat 1,
Haydarpaşa tren istasyonundasınız, dedik, şiddetli bir yağmur yağıyor, ne
yaparsınız? Bütün yazarlara bunu verdik.
Bir tanesinde içi para dolu bir çantadan
bahsettik. Bir iş çıkışı, vardiyadasınız, vardiyadan çıkmışsınız, bir yerde bir
para buluyorsunuz. Bir adam... Hatta konunun girişini verdik biz orada komple;
biraz zorlaştıralım, dedik mantığı. İş çıkışındasınız, bir grup arkadaşınız...
Kaç tane yazar varsa o kadar sayı verdik; beş ya da altı yazardı, beş altı
arkadaş dedik biz de özellikle. Herkes bir karakteri alsın, herkes o karakter
üzerinden o parayı anlatsın bize.
Bir sayıda... Hatırlamıyorum ki şimdi! Böyle
gitmişti...
J.K.: Ama yani bu
temalar devam ediyor ve sekizinciye kadar ulaştınız, değil mi? Yani üçten
itibaren böyle devam eden bir tema söz konusu...
H.T.: Öyle öyle...
Temayı özellikle, bir bütünlük olsun diye verdik. Mesela bir sayıda sokağı konu
aldık mesela ve sadece sokak üzerinde götürelim dedik. Bir sokaktasınız, sokağı
yazın, sokakta bir karakteri yazın, bir evi yazın ya da bir şeyi yazın ama aynı
sokakta olsun.
J.K.: Kısıtlama
olduğu konusunda tepki aldınız mı bundan sonra?
H.T.: Aldık, birçok
aldık. Mutluluk projesinden sonra aldık. Biz bir sayıda, özellikle fanzin
yazarlarında ya da fanzinlere yazanlarda var olan o karanlık, kaos ortamının
dışına çıkalım, mutluluk temasını işletelim, dedik ve tabii doğal olarak
zorlanıldı. Çünkü, yazılan yazıları çoğu karanlık, ayrılık, aşk-acı
muhabbetlerine götürünce, işin ucuna mutluluk girince biraz zorlanıldı. Başladı
eleştiriler; siz bizi kısıtlıyorsunuz, siz bizi belli kalıplar altına
alıyorsunuz, diye. Biz zaten ta üçüncü sayıda söyledik; o zaman bire bir yazarlara
da söyledik: Yedek Parça’nın mantığı size bir şeyler öğretmek. Bildiklerimizi
ya da bizim de öğrendiklerimizi size de öğretmek. Yazar olacaksanız ya da şair
ya da yeraltıyla ilgilenecekseniz, bire bir edebiyatla ilgilenecekseniz size
bir şeyler... Bir girişini apmak. Yoksa yazabilirsiniz, demiştik, normalde
yazabilirsiniz ama ona bile kural getirdik, yani normal bir yazı da yazın ama
anlamsız kelimeler bütünlüğüne karışmasın ortalık.
J.K.: Sistemde öyle
bir eksiklik var, mesela daha evvel Sel Yayınları’nın editörlerinden birisini,
Bilge Sancı’yı konuk etmiştim, ona da sordum; normalde, beklenen şu: Edebiyat
dergilerinde yazısının, birkaç öyküsünün yayınlanmasını bekliyor insanlar ilk
önce... Editörlerin beklentisi bu önlerine bir roman dosyası geldiğinde. Kim
olduğuna ilişkin geçmiş bilgisine baktıklarında, en azından birkaç dergide bir
şeylerin basılmış ve olumlu yada olumsuz almış olduğun eleştirileri bilmiş
olmayı bekliyorlar fakat günümüzde maalesef böyle bir durum söz konusu değil.
Bunun birkaç sebebi var belki de. Bir kere, edebiyat dergilerinin sayısının
oldukça az olması, var olanların da zaten daha önce Altay Öktem’in belirttiği
gibi aynı türe, ortalama mantığa doğru sürüklenmesi, sürekli aynı şeyi tekrar
eder omaları; isimler değiştiği halde içeriklerinin neredeyse biribirinin
kopyası halinde devam edegelmesi ve tabii yeni isimlere çok az yer verilmesi bu
dergilerin içinde. Belki de belli bir... Şöyle söyleyelim; bilirkişi
tahakkümünün kurulması. Editörcülük oyunlarının oynanması ve genç isimlere,
yeni isimlere çok az yer verilmesi. Dolayısıyla bu mantıkla da birçok fanzin
çıkıyor. İnsanlar yazdıklarını insanlara duyurmak, göstermek için bunu fotokopi
yoluyla çoğaltmak gibi bir eylemde bulunuyorlar. Ama bu bir yerden sonra takip
edilemez hale geliyor. Mesela Bilge Hanım da, ‘ben fanzinleri takip etmiyorum
doğal olarak, ama kitabevlerinde rastlıyorum raflarda ve alıp karıştırıyorum,
bakıyorum neler yazılmış diye,’ ama bu özel olarak merakı olduğu için; sonuçta
bir editör kendisi. Bunun dışında, hiçbir yayınevi özellikle fanzin falan takip
etmiyor. Sistem hala kendisini kapatmış ve aynı çark içinde dönmeye çalışıyor.
Yedek Parça buna rağmen, bir araya gelip farklı bir şeyler yapmaya çalışan bir
fanzin temel olarak ve burada farklılık da aslında tematik oluşu Yedek
Parça’nın. Benim de ilgimi çok çekmesinin sebebi, böyle doneler vererek
yazarlara, işte bir çanta var, bu çantanın içinde para var ve şu saatte sen
şuradasın, diyerek bunun üzerine bir öykü kurgulanmasının istemesi ve bunun
sayılar boyu sürdürülebilmesi. Sürdürülebilirlik de çok önemli çünkü ikinci
sayıyı çıkartamayabilirdiniz tematik olarak. Yani diğer fanzinlerden ayrıştığı
nokta bence bu Yedek Parçanın temel olarak. Sen katılıyor musun buna?
Bir de gördüğün fanzinler arasında, incelediğin,
baktığın şimdi böyle, kendilerine has nitelikleri olanlar var mı yahut da hepsi
biribirinin kopyası gibi; yazdık oldu, işte bu bir fanzin diyen insanlar mı
bunlar?
H.T.: Yedek
Parça’nın mantığı senin de dediğin gibi tematik, konular üzerine kurulu;
konsepti öyle götürüyoruz. Üçüncü sayıdan sonra çıkartmama ihtimalimiz çok
yüksekti, hatta zorlandık da, çünkü artık konular sertleşmeye başladı. İlk
başta mutluluk dedik, sonra sokak dedik, sonra işin ucuna... sabit bazı
doneleri vermeye başladık; Haydarpaşa’da ya da sokakta olduğu gibi öykünün
girişini vermeye başlayınca doğal olarak bize yazan arkadaşlarda bugüne kadar
öykü yazmadıklarından ya da mantığı öykü üzerine kurmadıklarından dolayı
kısıtlama kendi içlerinde oldu. Bizim yaptığımızdan çok kendi iç kısıtlamaları
oldu. O zaman yazar sayımız birden azaldı. Mesela Haydarpaşa’yı çıkartmak
bayağı bir zamanımızı aldı bizim. Arkadaş askere gitmişti; hem grafik tasarımın
yapacak arkadaş bulamamıştık hem de Haydarpaşa’yı yazacak arkadaş bulamamıştık.
Konu öyle bir şey ki, basit gelebiliyor. İlk söylediğinde, ‘a ne güzel, her
şeyi yazabilirim,’ diyorsun ama işin içine girince karakterler, tahliller,
tasvirler girince bozuluyor. Yedek Parça o yüzden uzun bir dönem çıkmadı,
yedinci sayıya kadar yazar sıkıntısını bayağı bir yaşadı; hala da yaşıyor.
Mesela şu yeniçıkacak sayıda da yazar, yazı sıkıntısı yaşıyor. Çünkü insanlara
konuyu veriyorsun, verdiğin zaman da zorlanıyorlar doğal olarak.
J.K.: Aslında
kendilerini geliştirmeleri için gençlerin çok iyi bir fırsat. Ben yazmak
istiorum diyen birisi için çok müthiş bir fırsat.
H.T.: Burada da o
senin biraz önce değindiğin sistem mantığı çıkıyor ortaya. Sistem, insanları,
yeni çıkacak yazarları, yeni çıkacak yazarlar da kendilerini engelliyorlar.
Öyle bir şey ki, adamlara şey öğretilmiş... Nasıl diyeyim, şizofren aşka mektup
gibi anlamsız anlamsız metinlerin düzgünlüğü öğretilmiş. Bçle şeyler yazın
diyor. Aşk yazarsan karanlık şeyler yaz, bak bu güzeldir. Bu popülerdir, ne
bileyim insanlar bunu sever. Bakıyorsun etrafa bu tip yazılar, bu tip kitaplar
o kadar çok ki! Yeni çıkan kitaplardır, yeni çıkan yazarlardır ya da şair
olduğunu söyleyenler o kadar fazla ki bu mantık üzerine götüren. Doğal olarak
gençler de bu mantık üzerine gidiyor.
J.K.: Evet, sistem
kapatıyor kendisini ve onları içeriye almak istemiyor. Onlar da kendilerini
sisteme göre kapatıyorlar aslında. Oysa çıkış yollarını kendileri kazabilirler.
Mesela Yedek Parça böyle bir çıkış olabilir aslında. Bir köstebek deliği
açılabilir aslında edebyat ortamında fakat katılımda bulunmakta güçlük
çekiyorlar çünkü onlar da sistem tarafından emzirilerek bu hale getirilmişler
zaten. Çaba sarf etmek, acı çekmek güç geliyor belki de.
H.T.: Kolay olan
var ortada, bir kolay şey var. Sen yazarsın ve mantık, kalıplar ve her şey
bellidir, yazarsın verirsin; yazıdır.
J.K.: Basılır ve
çıkar ve biter yani.
H.T.: Budur yani ki
herkes yazar, herkes kitap çıkartabilir; bu konuda bir engel yok ama işin ucuna
öykü ya da edebiyat girince biraz daha zorlanabiliyorsun çünkü edebiyatın kendi
mantığı biraz zordur.
J.K.: Bir sanatsal
kaygı söz konusu olduğu zaman güçlük var, başlıyor zaten; yoksa dediğin gibi,
parasını verip bastırabilirsin bir matbaadan...
H.T.: Bu konuda da
şeyler var işte... Bu fanzinlerin genel mantığına geçersek etrafta okuduğumuzda
birkaç fanzin var; Düşünkara’nın sayıları güzel, bir Alternatif’İn sayıları
güzeldi, birkaç sayısı çok hoştu. Onun dışında pek hatırlamıyorum öyle güzel.
Bir Zifir’in bir iki sayısı hoşuma gitmişti.
J.K.: Zaten bunlar
isimleri bilinen, camiada tanınan fanzinler, bunun dışında da pek
sayılabilecek... Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar fanzinden
bahsedebiliyoruz bu niteliklere haiz.
H.T.: Yani onun
dışında anlatacak derdi olmayan insanlar var, fotokopide çıkartıyorlar,
çıkartmaları da... insanlara bir şey diyemezsiniz bu konuda...
J.K.: Tabii özgür
herkes.
H.T.: İnsanlar
fotokopi bastığı her şeyi fanzindir mantığında görüyor. Tamam işte biz bastık
çıkarttık dört sayfa, beş sayfa, on sayfa, fark etmiyor ki bazıları var, bire
bir kopya olanlar var. Biz birkaç sayı almıştık; şu anda elimde yok, olsaydı
onları getirirdim... Hilal diye bir karakteri vardı Bahadır Boysal’ın mı,
hatırlamıyorum. Onun bire bir aynısını çizmiş adam. Çizmiş ve fanzin diye
basmış. Bütün sayfalar, altı yedi sayfa hepsi aynı. Öyküsü de aynı, çizimini
kendisi yapmış sadece. Böyle şeyler çıkmaya başlıyor bir süre sonra. Bir süre
sonra her yazan arkadaş ben fanzin yazdım demeye başlıyor. Biz bunların içinde
dedik ki, biz farklı görüyoruz, farklı bakıyoruz fanzine, yazan insanlara
fanzinin bir derdi olması gerektiğinden bahsettik. Doğal olarak buna göre
çıkartmaya başladık sayıları. Onun dışında dediğim gibi, fanzin var mı etrafta?
Saydığım birkaç fanzin dışında yok bir şey.
J.K.: Zaten onlar
da bilinen fanzinler. Periyodik olarak çıkmak konusundaki sorunlar da hem
yazılar yüzünden, temalar yüzünden, hem belki de kişisel işleriniz yüzünden,
hayat koşuşturmacası yüzünden, bir yandan da dağıtımla, insanlara ulaşmakla
ilgili problemlerden kaynaklandı mı?
H.T.: Valla, ulaşma
problemlerimiz var, vardı, oldu da. İlk sayılarda çok oldu; o yüzden biz...
Burada şey var, fanzinlerin para sorunu var. Fanzinleri çıkartan arkadaş verir,
kim çıkartıyorsa... Para kazanma gibi bir dertleri yoktur; giderler dağıtırlar.
Orada, İzmir’e gönderdiğimiz bir sayıda sorun yaşadık. Bayağı yüklü bir sayı
gönderdik. Fotokopi de olsa...
kimisini gidip fotokopiden çıkartmamıştık işte çizimler güzel gözüksün diye bir
dijital baskıcı da çıkartmıştık bir sayıyı. Normal dergi boyna getirmiştik
olayı. Elli tane falan götürmüştük; orada bir sorun yaşadık. İlk birkaç sayıda
bayağı bir sorun yaşadık. Sonra devrimcilerin kendi yayınlarını elden dağıtma
olayına götürdük, elden dağıttık. İstanbul’da sadece Mephisto’ya verdik.
Ankara’da İmge’ye verdik.
J.K.: Şimdi şöyle
bir şey... Şehir dışından ulaşmak isteyenler size doğrudan doğruya yazarak,
bana fanzinden gönderin, diyerek ulaştı diyelim ki, siz onlara gönderdiniz
herhalde... Onlar kendileri kopyalayarak istedikleri kadar...
H.T.: Kopyalasın,
ister yapmasın...
J.K.: Böyle geri
dönüşler oldu ama değil mi? Dağıtım problemini çözmek için nokta atışı yapmak;
geri dönenlere fanzin göndererek nokta atışı yapmak en doğrusu.
H.T.: Biz hepsine
dedik zaten, biz fanzini gönderelim, kargo ücretini siz ödeyin bize gerek yok.
Çoğu arkadaşa da çevrenizde varsa dağıtacağınız arkadaşlar o kadar gönderelim
istiyorsanız. Biz basalım yani, sizin paranız yoksa, biz yapalım biz
gönderelim. Zaten yapmışız, çıkartmışız onca parayı, birkaç tane daha
çıkartalım.
Bu yeni çıkartacağımız sayı için de biz
çalışmaya başladığımızda İstanbul dışında bayağı bir yerden talep geldi bize de
gönderin diye. Göndereceğiz.
J.K.: Şimdi
sekizinci sayısı çıkacak değil mi? Sekizinci sayının teması ne ya da ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
H.T.: Yedinci
sayıdan sonra çıkartacağımız bir sayı vardı; yazarların o kısıtlama olayından
sonra çıkartmamıştık... O temanın aynısını yapacağız. Bir otobüs durağındasın,
yerde bir kağıt görüyorsun, kağıtta yardım et yazıyor, bir telefon numarası
var. Telefon verdik. Son rakamı yok numaranın. Yazarlara dedik ki, son bir
rakam ekleyin ve arayın. Çıkartın öyküyü, ne çıkar, nasıl bir şey çıkar
bilmiyoruz...
J.K.: Telefon
numarasını kafanızdan mı uydurdunuz? Bu telefon numarasının sonuna son rakamı
ekleyip aramaya başlarsak kimlere ulaşacağız?
H.T.: Kendi
numaramı verdi, son rakamını sildim.
J.K.: Sana mı
ulaşacaklar yani? Çözümü sen mi sunacaksın?
H.T.: Kopyacılık
yapıp ararlarsa kötü olur.
J.K.: Hakikaten
fiilen aramaya başlayanlar olabilir mi, diye düşünüyorum?
H.T.: Yok yok.
Yazarlara bire bir söyledik, yapmayın dedik ama fanzini alıp arayan olur mu
bilmiyorum. Son numara vermedik çünkü.
J.K.: Enteresan
olabilir. Sana yüzlerce insan ulaşırsa çok tuhaf bir durum söz konusu olabilir
burada.
H.T.: Numarayı değiştiririm.
Daha basmadık.
J.K.: Peki nasıl
ulaştırabilirler yazdıklarını bu temada ya da bu çerçeve içinde size?
H.T.: Şu an için
sadece Facebook’ta Yedek Parça diye bir grup var. Oradan bize yazabilirler.
Orada duvara yazarlarsa biz direkt mesaj atarız arkadaşlara. Duvar zaten açık
herkese. Ben yazı vermek istiyorum ya da ben iletişime geçmek istiyorum,
dediklerinde...
J.K.: Duyuru için
de sadece Facebook’u mu kullanıyorsunuz?
H.T.: Şu an için
öyle.
J.K.: Bir blog
yahut da bir internet sitesi?
H.T.: Yok hayır.
Blog vardı ama biz kapattık. Son sayıyla bayağı bir boğulmuştuk. Son sayıda üç
dört arkadaş birden, bizi kısıtlıyorsunuz, yazamıyoruz, bizi özgür bırakın
demeye başlayınca... Biz fanzini böyle anladık, herkes kendi yoluna gitsin,
bakalım ne olacak dedik. Bu yeni sayı da zaten Burak’ın biraz zorlaması oldu.
Ben ve Hamdi kendi işlerimize dönmeye başladığımızda Burak da çalışıyordu. O
Hamdi’ye de bana da bayağı bir dayattı.
J.K.: Bütün bunları
soruyorum çünkü şöyle bir durum söz konusu; biz de Yer6 Hafıza’da fiziksel
olarak bu fanzinlerin fotokopi hallerini elimizde bulundurmakla beraber,
bunları arşivlemekle beraber bir yandan da pdf formatına da aktarıyoruz; 31
Mayıs’ta açıkladığımız da oydu... Yüzün üstünde fanzini biz kendimiz tarayarak
oluşturduk. Bir de tabii internet ortamında halihazırda bulunanlar vardı,
onlardan alarak, korumak için gene arşivimizde bulunsun, diye böyle bir
elektronik arşiv oluşturmaya başladık. Bunun yanı sıra mikrofilmlere aktarmak
gibi bir niyetimiz de var en son aşamada. Bir taraftan da fiziksel arşivin daha
değerli olduğuna ilişkin bir kanaatim var şahsen. Bilmiyorum katılır mısın ama?
Onun için özellikle soruyorum; elektronik ortamda ne kadar bulundu Yedek Parça?
Mesela bir blog sitesi var idi; ondan zaten vazgeçmişsiniz, sadece duyuruları
yapmak için kullanıyorsunuz Facebook’u... Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Sadece
bloglarda devam eden fanzinler var... Sadece pdf formatıyla çıkan fanzinler
var... Bir de sadece basılı olarak bulunanlar var ki, bazı arkadaşlar geri döndüler
elektronik arşiv konusunda bize, istemediler pdf olarak bulunmasını internet
ortamında, basılı olarak kalsın dediler...
H.T.: Yedek
Parça’nın sizin çalışmanız dışında pdf olarak bulunmasını biz de hiç istemedik.
İnternet ortamında bütün yazılarının olmasını da istemedik. Eğer okumak isteyen
varsa gitsin alsın ya da bize ulaşsın biz gönderelim, dedik. Elimizde materyal
olsun. Bizim önem verdiğimiz basılı olan üründür. Onun dışındaki hiçbir şey...
pdf olarak Yedek Parça’yı bulundurmayı biz şahsen istemedik. İlk başta elimizde
bütün pdfler vardı. Bunu tartıştık ve kendi içimizde dedik ki, yapalım mı
yapmayalım mı? Vazgeçtik, çünkü blogu oluştururken bile ilk sayılardan bir iki
yazı koyduk sadece. Hiçbir şekilde bütününü koymadık. Koyarken de zaten yazarlara
haber verip koyduk. Bak bu yazıyı koyuyoruz diye. Onun dışında çok isterlerse
bize ulaşırlar, biz göndeririz. Elimizdeki Yedek Parça sayılarından fotokopi
çekip göndeririz, eski sayıyı isteyen olursa ondan fotokopi çeker göndeririz
ama öyle göndeririz. Bizim orada olmasını istediğimiz şey sizin çalışmanızdı.
Sizin çalışmanız olunca dedik, biz bütün elimizdekileri verelim onlarda da
bulunsun.
J.K.: Biraz çaba
gösterilmesi gerekiyor değil mi bir şeye erişilmesi için? Birçok avantaj
sağlıyor internet ortamı, senin belki de hiçbir zaman ulaşamayacağını
düşüneceğin insanlara da ulaşmanı sağlıyor olabilir fakat çok küçük bir çabayla
ulaşmasını sağlıyor o senin yaptığın, ortaya çıkartmak için emek harcadığın
fanzine. Doğrudan doğruya ekranına düşüveriyor ve o, oradan onu okuyor mu
okumuyor mu; çünkü çok az bir çaba sarf ettiği çaba. Belki de biraz daha fazla
emek harcaması lazım okuyanın da tıpkı bir araya gelip yazan insanlar gibi...
H.T.: Şimdi pdfe,
internet ortamına düşünce... okuyup okumama dedin ya, adam internetten
indirdiği andan itibaren tamam, ben bunu okudum arkadaş deyip bırakabiliyor ya
da sadece orada kalabiliyor olaylar. Blog yazarı oluyor ya da blogtan bir
fanzin çıkartıyor, bütün gününü orada geçiriyor, gerçek bir materyal elinde
kalmıyor. Hiçbir şekil altında bir ürün elinde kalmıyor. Bütün her şeyi sanal
ortama aktarırsan, her şeyi sanaldan yaparsan gerçekle bir bağlantın kalmıyor
bir yerden sonra. Tamam, sanal ortamı kullanman gerekyor ama bu her şeyini
oraya götüreceğin anlamına geliyor mu? Yok, bize göre değil. Biz de zaten o
yüzden yapmadık. Mesela, blogta da eski grupta da... biz çünkü grubu silmiştik
bir ara yedinci sayıda kapattığımızda fanzini bitirdiğimizde, o grupta da yeni
açtığımız grupta da Hamdi’nin hiçbir çalışması yok ve koymayacağız. Bütün
çizimlerini kendi Deviantart’taki kendi üyeliğinden veriyor, onun dışında
fanzin dışında biz koymuyoruz sanal ortama. Kendisi de istemedi, biz de
istemedik.
J.K.: Biraz da
insani ilişkinin bozulmasına sebep oluyor aslında. Fanzin öyle bir mantık da
getiriyor bir yandan; elden ulaştırılması gibi bir durum söz konusu ya hani
devrimci mantıkta da o bir eylem aslında. Elbette bir suç unsuru olarak
bahsetmek saçma olur belki ama en azından yasa dışı olduğunu söylemek mümkün
olabilir, bu edebi yazıların. Bir de elden ulaştırılması durumu bir insani
ilişki gerektiriyor aynı zamanda. Ben gelip sana, ‘ya fanzinden var mı? Bana da
bir tane versene ya da kopyalayalım gidip şurada, dediğim zaman bir insani
ilişki oluşturmuş oluyorsuz; karşılıklı iletişim kuruyoruz. Seni arayıp
sorabiliyorum: Nereden bulurum, diye. Pdf olduğunda, internet ortamında
bulunduğunda bu insani ilişki tamamen ortadan kalkmış oluyor ve fanzin
mantığının dışında bir şey gelişmeye başlıyor gibime geliyor.
H.T.: Fanzin ya da
bizim anladığımız fanzinin biraz mantığı öyle. Biz Yedek Parça’yı çıkartırken,
Yedek Parça’nın mantığını oluştururken de fanzin yasal olmayan bir yayın
organıdır; fotokopiyle çoğaltılır, elden dağıtılır, dedik. Bize bakarsan ya da
bize sorarsan fanzinin mantığı devrimci geleneğe dayanır. Nazi Polonyası ya da
Almanyasında partizanların yaptığına ya da Sovyetlerde partizanların yaptığına,
Rusya’da, Çarlık Rusyasında partizanların yaptığı o bildirileri elden
dağıtma... Mısır olayını söylemiştin...
J.K.: Mısır’da benzeri
oldu, evet.
H.T.: Fanzin
mantığı odur. Anlatmak istediğin bir derdin vardır; yasal olmamak zorundadır
zaten, yasal olduğu sürece sen neyi anlatabilirsin ki? Yasal çerçevenin dışına
çıktığın zaman zaten fanzini oluşturursun. Yasal çerçevenin içinde kaldığın
süreç içinde bir fanzin oluşmaz orada.
J.K.: Bir dergi
çıkar ortaya zaten sonuç itibariyle.
H.T.: O da olabilir
yani, dergi çıkartmak isteyenler dergi çıkartır. Burada şunu da söyleyeyim
yani, fanzinciler dergi çıkartabilirlerü fanzinciler her yere yazı yazabilir ya
da her ürünü yapabilir ama onun dışında hiçbir şey... Fanzin çıkartacaksa yasal
olmaması gerekir.
J.K.: Peki Yedek
Parça’yı biz pdf formatında arşivimize alıp, açabilir miyiz internet ortamında
insanların kullanımına açabilir miyiz?
H.T.: Tabii.
J.K.: Hayri çok
teşekkür ederiz katıldığın için programa. Ayrıca elindeki kişisel arşivinden
bazı fanzinler de getirmiş Hayri bizim için; onlar için de özellikle teşekkür
ederim.
H.T.. Önemli değil.
J.K.: Yedek
Parça’nın sekizinci sayısında da iyi şanslar dilerim size. Umarım çok güzel
yazılar gelir insanlardan; duyurmaya çalıştık biz de ama...
H.T.: Sağol.
Yazıların çoğu geldi zaten. Bakalım, artık insanlar beğenirse.
J.K: Bu belki de
son fırsat yazı göndermek için size...
H.T.: Bize
ulaşsınlar, belki bu sayı olmaz da bir başka sayıda olur.
J.K.: Çok
teşekkürler.
H.T.: Ben teşekkür
ederim.
J.K.: Herkese iyi
akşamlar.