Yer6 Hafıza Projesi'ne Destek Vermek İçin...

Posta Çeki Hesabımız: 8830591 PTT Beyoğlu Şubesi

20 Eylül 2011 Salı

28 Ocak Yer6 Hafıza 94.9 Açık Radyo - Açık Dergi


28 Ocak 2011
Pertev Emre Taştaban
Janset Karavin 
Zeynep Rojda Güvenç



Zeynep Rojda Güvenç: Yer6 Hafıza’dan merhaba. Bu hafta konuğumuz Pertev Emre Taştaban. İlk sorum street art, bir eylem mi, sen nasıl tanımlıyorsun bunu?

Pertev Emre Taştaban: Post grafitti diyebiliriz; zaten grafittinin kendisi bir eylem aslında. İvmesi o şekilde. Grafitti writer’ı daha çok buradaki eylemini o heyecan duygusundan alır fakat, street art biraz daha referans veren, bu anlamda sembol bazında bir çağrışım yapabilecek noktada bize açılımlar sunar. Ama sokak ile sınırlandırmadan medya veya herhangi bir kanvas kullanmadan herhangi bir yere yapmak, kendi sanatını göstermek, bir çağrışım sunmak... İnsanların veya modunu değiştirmek üzerinden düşündüğümüz zaman bu bir eylem oluyor fakat, tanımlar veya içerik olarak herkes kendi öznel fikrini ve estetiğini ortaya koymuş oluyor.

Z.R.G: Pet 05’ten bahseder misin bize?

P.E.T: Pet 05 bir grup olarak tanımlandı; street art yapar, icon grafitti üzerine sokakta var. Olur, iki boyutlu keskin isimli bir ikon köpeği ile tanınır fakat, aslında metamorfoz’a uğramış. Birçok yaratıktan oluşur; daha ileri kompozisyonlarında ise eskimişlik, değişim gibi bir takım şehir temalarını işleyen bir street art ekibidir. Ekibi dememin sebebi şu; ekibin başını ben çekiyor olabilirim fakat bazen farklı disiplinlerdeki sanatçılarla da çalışmam icap ediyor. Mesela 2010 taşınabilirler içerisinde yer alan pleksiglas’tan oluşturduğumuz bir büst-maket vardı. Orada farklı arkadaşlarımdan destek aldım, o yüzden onları yok etmek istemiyorum ve bir grup mantığı güdüyorum. 

Z.R.G: Nasıl söylemler kullanıyorsun peki?

P.E.T: Tavır olarak şu şekilde; bir yazı biçimi yok zaten, bunlar yalnızca kendi estetize edilmiş düşüncelerini ortaya koyan durumlar, yani ben çizginin üzerinde bir tanımdayım. Eylemi sokak üzerine kurma sebebim de ben her zaman bir insanın farklı modlarda yer alabileceğini düşündüğüm ve çizgim ona ne çağrıştırıyor ise ki, bu kontrol isteyen bir durum zaten. Ben çizgimin bir insanı nasıl bir noktaya götürebileceğinin farkındayım, fakat o farkındalığı belirsiz bir durumda bununla güdümlenmemiş bir insana ilettiğim noktada ki, bu benim gördüğüm bir iletide değil yani hazzını yaşadığım bir şey değil...

Z.R.G: Peki, bir anlaşılma kaygısı var mı sence, street art Türkiye’de ne kadar anlaşılıyor?

P.E.T: Şu an street art old school grafitti ile karıştırılan bir şey, bunun için şöyle bir tanımda bulunabiliriz. Grafitti tipografi ile var olan grafitti writer’ının kendi estetize fikri ile oluşturduğu nick name’in ya da mahlasın kullanıldığı, en küçük formu ile imza şeklinde yayılımını gerçekleştirdiği veya bir kompozisyona çıktığı, sammy widestyle gibi farklı karakter çizen arkadaşları ile birlikte oluşturduğu bir kompozisyona varana dek geniş bir tema içerisinde yer alır. Farklı formları vardır daha yuvarlak bubble style’ları, Bronx’tan çıkma stilleri vardır. Street art 1985 civarı ortaya çıkmış bir terim tam olarak karşılığına sokak sanatı diyemediğimiz post grafitti dediğimiz bir tanım olarak yer alır. Bunun oluşumuna sebep ise şöyle; Kate Harring ve Jan Michael Basquiat ki, en çok tanınan odur, yaşamsal formu ve oluşturduğu primitive çizgisi ile, bu tür sanatçıların kendilerini grafitti artist olarak kabul etmeyip pop-art yaptıklarına da inanmadıkları ve o zamanki tanımlar içerisinde trend art gibi şeyler ile tanımlanamayacakları, buna ancak street art diyebileceklerine inanıp bunu bu şekilde geliştirdikleri…

Z.R.G: Tanımsızlıktan doğmuş bir şey...

P.E.T: Mural’a yakındır ve duvar resmi diye bilinen tabire yakın olabilir ancak ana teması grafik tasarımdan gelir, grafik tasarım dallarını kullanır. En çok görünen formları poster, sticker ve stencil grafitti en yaygın olanlarıdır. Grafitti olma sebebi de uygulama tarzı; biçimi ve ortaya çıkışı. Çok bilindik street art sanatçılar içerisinde şu ara en çok konuşulan Banks, Black Le Rat veya Sheppard Fairy, Obey the Giant gibi isimler yer alır çok klasik şeyler söylüyorum aslında çok daha fazla insan var fakat bilindik olmaları açısından... Biraz da tanımı açabilmem için böyle klasik isimler kullanıyorum. Bu anlamda propagandaya kayan bir tanım vardır ancak teknik olarak bunu konuşabiliriz. Stencil teknik olarak kullanıldığı zaman bununla ilgili birleşenlerin hepsi street arttır diyemeyiz, bazıları propagandaya veya farklı noktalara kaçabilirler.

Z.R.G: Hatta reklâm şirketleri tarafından reklâm amaçlı kullanılanlar var, bununla ilgili bir kaygı yaşıyor musun?

P.E.T: Burada bir kargaşa yaşanıyor fakat ben yaşamıyorum, fakat şöyle bir şey var; bundan tarif ederken veya yazmak için bir haber yapmak için veya herhangi bir topluma açık bir duruma getirmek için o konuyu genel olarak da çok iyi tanımanız gerekiyor. Bunların arasına reklâm kendini çok iyi monte edebiliyor hatta bir takım kitaplarda sırf reklâm adına yapılmış stencilleri sanki street art örneğiymiş gibi gösteriyorlar ki, bu biraz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor bu bilgi eksikliği ilgilenen veya yeni ilgilenmeye başlayanlarda da bir karmaşaya sebep oluyor.

Z.R.G: Sanırım biraz bu yüzden de kalburüstü tabir edebileceğimiz semtlerde görüyoruz Cihangir, Asmalı Mescit gibi...

P.E.T: Daha anlaşılabilir olması açısından sanırım farklı noktalarda da sticker üstüne çalışmalar
Var fakat şu an biz çok başlarında olduğumuz için yoğunluk olarak bunu daha çok entelektüel çevreye konuşan bir şey olarak görebiliriz.

Z.R.G: Yakın duran

P.E.T: Yakın durmaktan ziyade karşısında durup ona konuşmaya çalışan

Z.R.G: Peki, projelerin neler?

P.E.T: Sanatçı olarak değil de Street Art İstanbul Festivali üzerinden 2011 yılı içerisinde bir takım hazırlıklarımız var. Bunların ilki ve burada olması sebebi ile bir blog ve fanzin daha doğrusu bir e-zinden bahsedeceğiz; ismi Head Feaders. Bir beyin etrafında sineklerin döndüğü bir logosu var. İçerik olarak pop sürrealizm, street art, grafitti ve diğer urban kültür, yani şehir üzerine oluşan kültürlerin temalarını haber veren basit bir blog mantığı ile... Haberin linkini veren bunun yanında bir takım illüstürasyon ve birtakım çizerlerin ve street artistlerin portfolyo tanımlamaları ile ve aynı zamanda sokağa dönük veya bu türlere yakın fotoğraf üretenler ile de oluşturduğumuz bir blog hazırlığı içerisindeyiz. Bunun dışında bir de film festivali hazırlığı yapıyoruz.

Z.R.G: Ve bu Türkiye de ilk defa olacak? 

P.E.T: Şöyle ki, benim araştırmama göre bir kez Amerika dışında hiçbir yerde görmedim. Böyle bir şey belki de tanımı ve adı farklı. Şöyle söyleyebilirim İf İstanbul bugüne dek street art filmleri gösterdi ancak, buna bir bölüm olarak yaklaşmadı. Diğer festivallerde de ödül almış grafitti filmleri gösterildi fakat, bunlar aynı şemsiye altında hiç bir araya getirilmedi. Bunun haricinde gene bu sene içinde bir etkinlik tasarlıyoruz fakat daha konservatif olacak sanırım. Bunlar 2011 Eylül-Ekim aylarına doğru ortaya çıkacak olanlar.  Streetartistanbul.com'dan takip edip bize destek olabilir herkes.

Z.R.G: Graffiti'nin kolektif olma durumu var ancak street artta böyle bir durum yok sanırım; sen olmasını ister misin?

 P.E.T: Tabii ki isterim. Şöyle ki, ben yapmış olduğum herhangi form veya karakter ile aslında sana konuşma şansı vermiş oluyorum. Sen buna uygun bir konuşmayı kendi estetize biçimin ile oraya yerleştirdiğinde biz bir kolektif çalışma yapıyoruz ama birbirimizden haberdar değiliz. fakat bu, izleyici için bir kompozisyon değeri taşıyan bir noktaya gelmiş oluyor. Hoş tarafı böyle, sen başından ben böyle bir şey yapacağım sen de gel buna bir şey ekle dememiş oluyorsun; sokaktaki gelişme böyle.

J.K: Peki; bir şey sorabilir miyim? Aşağı yukarı 15 dakikadır dinliyorum; güzel şeyler, bir bu işi bilen ve anlayan bir de yeni öğrenmeye başlayan insanlar var; onlar muhtemelen bahsettiğin isimlerin birçoklarını belki senden duydular belki de biliyorlardı, bir de hiç anlamayan insanlar var ki, onlar için sen, sokakta duvarları boyayan bir çocuksun. Biraz da kötü bir çocuk oluyor bu, adam duvara güzel bir boya atmış sen gidip onun üzerine bir şeyler yapıyorsun ve bu onu sinirlendirebiliyor değil mi?

P.E.T: Orada bir takım tavırlarım var.

J.K: Ne yapıyorsun gerilla gibi vur kaç taktikleri mi uyguluyorsun, yoksa daha kısa süren işler mi bunlar?

P.E.T: Şöyle, türevim olarak çok kısa ve hızlı hareket ettiğim bir türevim var.  Ama dikkat ettiğim veya her seferinde konuştuğumda söylediğim noktalar var. Ben tarihi eserlerin kendi dokuları ve ruhları olduğu inancındayım, o yüzden herhangi bir şekilde tarihi eserler üzerine farklı bir yaklaşımda kendi açımdan bulunmamayı düşünüyorum. 

J.K: Vandalist bir yaklaşım olmaması daha doğru yani?

P.E.T: Vandalizm grafitti ve street artın temel karşıtında duran bir tanımdır.

J.K: Ama insanlar öyle düşünmüyorlar doğal olarak. Onlar güzelce boyadıkları duvarı kirleten çocuklar olarak görüyor olabilirler...

P.E.T: Reddedemiyorsun bunu. Grafitti writerlarının böyle vandal bir zekâları da var. Street artistler biraz daha bilinçli davranmalıdır bu anlamda. Yine onlar içinde... Bunlar sebep veya bahane değil, ben şöyle bir şey görmüştüm Tophane civarında restorasyon altında eski bir cami var; birisi onun duvarına 'seni çok seviyorum Türkiye’m' yazısı kazımış... 

J.K: Bu değil yani?  

P.E.T: Seviyorsan bu tamamen değil, sevdiğini bilmen güzel ama sevgini ortaya çıkarmak için mesela o duvarı temizleseydin veya önünde eylem yapıp, burası neden bu kadar pis, yüzyıllardır buraya kimse dokunmamış filan deseydin...

J.K:  Bir de şuna takıldım; neden bu kadar kısıtlı bir çevre içerisinde kalıyor, daha ziyade belirli semtler içerisinde karşılaşıyoruz bunlarla? Evet, biraz üzerinden geçtin o olayın. Belirli bir kesime hitap etmek ve karşına almak ama, olabilir bence, neden Gaziosmanpaşa’da veya Sultan Çiftliğinde değil de Taksim ve civarında sürekli?

P.E.T: Taksim ve civarı grafittiye daha yatkın. Gittiğinde grafitti üzerine trow-uplar, semy wildstyle işler görebilirsin bu civarda ama, oralarda dekoratif kalabilir. O noktada strret artın eylemi biraz daha insanla ilişkili; o yüzden çok dışarıdaki bir şey ancak kompozisyon olabilir. Genelde tanım olarak şunu seviyorum: Eğer sen yerine bakmıyorsan o zaman bizim, demek ki buna imkânımız olması lazım. Senin boyamadığın yeri boyayabilmemiz gerekiyor. Bir de şöyle bir şey var; duvarları yaratan bizleriz ve onları yıkmak da bizim elimizde. Yıkmadığımız sürece önümüzde hep engeller... Kendi adıma ise şöyle diyorum: 'Hiç duvar olmasın, ben hiç duvar boyamayayım; problem değil benim için.'

J.K: Katıldığın için teşekkür ederiz Pertev, iyi akşamlar.

P.E.T: İyi akşamlar.