Yer6 Hafıza Projesi'ne Destek Vermek İçin...

Posta Çeki Hesabımız: 8830591 PTT Beyoğlu Şubesi

23 Eylül 2011 Cuma

8 Nisan Yer6 Hafıza 94.9 Açık Radyo - Açık Dergi




Yer6 Hafıza
Murat Arda
Janset Karavin
Zeynep Rojda Güvenç

Zeynep Rojda Güvenç: Yer6 Hafıza’dan merhaba, ben Zeynep Rojda Güvenç.

Janset Karavin: Herkese iyi akşamlar, ben Janset Karavin.

Z.R.G: Ve konuğumuz Murat.

Murat Arda: Murat Arda, Delikasap dergisinden.

Z.R.G: Hoş geldin Murat.

J.K: Hoş geldin. Bu arada, her şeyden önce bir şey söylemek istiyorum. Geçen haftalarda Yer6 Hafıza yoktu Açık Dergi’nin içeriğinde, çünkü Açık Radyo’nun bir destek yayını söz konusuydu. Geçen hafta benim rahatsızlığım yüzünden bir aksama söz konusu oldu; önemseyen varsa iyiyim.

J.K: Evet Zeynep, nedir?

Z.R.G: Bugün, Zühtü Bayar’dan bahsedeceğiz. Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrıldı; Murat’ın da yazısında belirttiği gibi ‘öldü,’ demiyorum, ‘aramızdan ayrıldı.’

J.K: Yine, önemseyen varsa?

M.A: Önemseyen var onu evet, gerçekten önemseyen bir arkadaş gurubu olduğunu düşünüyorum.

Z.R.G: Hatta bir bilimkurgu okuyucusu kitlesi önemsiyor.

M.A: Türkiye’nin ilk ‘siberpunk’ı diyebileceğimiz bir karakter Zühtü ağabey. Bilmiyorum tanıyor muydunuz şahsen ama?

Z.R.G: Evet, tanışmıştık.

M.A: Sadece bilimkurgu alanında yaptığı çalışmalar, fanzinler değil, Türk solu içerisinde de etkin bir komünist kendisi, aynı zamanda da bir ‘heavy metal’ fanı.

Z.R.G: Anladım ve ‘beat kuşağından’ çok tabii.

M.A: ‘Beat kuşağıyla’ günümüzdeki bağlantısını yapabilen ve 90’lı yıllardaki Sovyet çözülüşü sırasında kesinlikle görüşlerini değiştirmeyen gerçek bir Marksist.

Z.R.G: Evet, çok iyi sentezlemiş değil mi?

M.A: Kesinlikle.

J.K: Bir gazetecilik geçmişi de var değil mi?

Z.R.G: Aynen öyle. 1965’te Oturum Dergisini, 68’de Türk Solu Gazetesinin sanat sayfasını yönetmiş. 72’de de Yeni Ortam Gazetesinin kurucularından biri.

M.A: Bugün Türk soluna ait bildiğimiz ne kadar figür varsa hepsiyle bir dönem arkadaşlığı var ve bence aynı zamanda öylesine hümanist bir karakter; günümüzde tu kaka edilen kimi sol özneler için bile sağ iken çok iyi konuşabilen ve bununla beni hayretlere düşüren karakteriyle gerçekten örnek alınması gereken bir figür.

Z.R.G: Peki, bu bilimkurgu kavramına değinmek istiyorum ben. Aslında Türkiye’de ciddi bir damar, okuyucu var. Fakat yazarlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar. Sen ne düşünüyorsun bir dergicilik geçmişin olduğu için?

M.A: Şöyle, bilimkurgu bir dönemde entelektüel kesimlerin sırt çevirdiği bir alan çünkü özellikle Amerikan propagandası yapılmakla suçlanılan bir alan ama, Zühtü ağabey bu konuda gerçekten ender örneklerden birisi çünkü çok enternasyonalist bir adam. Bilimkurgunun ne olduğunu, bir takım bilimkurgu eserlerinin aslında ne kadar fütürist, ne kadar ilerici… Mesela 1984 gibi bir yapıtın ne kadar devrimci olabileceğini zamanında anlayan tiplemelerden. Dolayısıyla zaten Türk solu biliyorsunuz çocukluk hastalıkları olduğu için… -burada Türk solu diyorum çünkü zaten bırakınız bilimkurguyu, edebiyat alanında sol olduğu için; Türk solu, lafı ağzımdan çıkıyor,- çünkü sağ bırakınız bilimkurguyu, kurgu konusunda bile özürlüdür.

J.K: Onlar zaten bilimkurgu bir hayat sürüyorlar; ihtiyaçları yok.

M.A: Evet, Janset çok haklısın. Dolayısıyla Zühtü ağabeyin bütün o ciddi görünümlü sol ‘entelagency’ arasında belki de herkesin bıyık altından gülmesine rağmen, işte o açık havada roket atma denemeleri, bir takım alternatif yaklaşımları gerçekten çok ilginç. Çok sevgi değer bir insan bu anlamda, onu iyi anmak istiyorum.

Z.R.G: Kitapları da, Geyşa Android Şirketi, Filler Mezarlığı; 1991 yılında yayınlanmış. Hippi Kurgu daha eski yazılmış ve Sahte Uygarlık.

M.A: Daha sonra zaten sağlığı bozuluyor. Yayınladıysa da şu anda aklımda değil ama Sahte Uygarlık da yine bence iyi bir eser. İnkilap Yayınevinden çıktı ilgilenenlere de duyurulur; asıl Filler Mezarlığı önemli bence. Allein Gisberg’lerin, işte bir takım ‘beat’ hareketinin kilometre taşı tiplemelerin farklı kimliklerde İstanbul’a uğradıkları, geldikleri Sultanahmet’e, Baba Yorgi’nin mekânından geçtiklerini çok yalın, cici bir dille bu kitapta anlatıyordu.

Z.R.G: Çünkü kendisi bizzat yaşamış.

M.A: Biliyorsunuz, yine Türk solu diyeceğim, Türkiye solu diyeceğim ya da; Türkiye solu hippi kavramını bile özürlü bir şekilde bildiği için yurtdışındaki hippi ve sol hareket arasındaki organik bağı bilmediği için, yani biz de biliyorsunuz bitli hippi diye bir kavram var, sarhoş, kafası çalışmayan ya da turist ile koşut bilinir ama onlardan ibaret değildir tabii ki.

J.K: Bu demin bahsettiğimiz kitap 1991’de mi basılmış dedin az evvel? Ama daha evvel yazıldığından sen haberdarsın tabii ki... Bu geçen süre zarfında… Bilimkurgu edebiyatında bu ülkede böyle bir sorun var; mesela bir kitap yazdın, Zühtü Bayar bu kitabı yazıyor fakat kitabın basılması için geçen süre ne kadardır mesela?

M.A: Benim tahminimce 70’li yıllarda kaleme almıştır.

J.K: Üç aşağı beş yukarı 20 yıl gibi bir zaman geçmiş üzerinden yani…

Z.R.G: Ama yine de vazgeçmemiş, hayalini paylaşmış ve vazgeçmemiş yazar. O açıdan da çok önemsiyorum.

J.K: Çok önemli bir saptama bu, çünkü şimdi de böyle genç yazarlar var fakat yazdıklarının hiçbir değeri yokmuş gibi düşünebilirler basılmadığı takdirde.

M.A: Basıldığı takdirde dahi değerini göremez. Bırakınız genç yazarları; Schopenhauer Gottingen Üniversitesinde kitabını yayınladığında bin tane satmamış ama Schopenhauer’i bugün herkes bilir.

Z.R.G: Birçok felsefeciye esin kaynağı olmuş…

M.A: Aşkın Metafiziği mesela. İlk başlarda herkes dalga geçmiş. Gerçi bugün de bazıları dalga geçiyor ama bence çok değerli bir eser.

J.K: Satış bir kriter değil tabii ama, bu kadar uzun bir zaman geçmesinin sebebi Zühtü ağabeyin basımını denememesi değil herhalde. Girişimlerde bulunduysa da çok uzun bir zaman geçmiş üzerinden.

M.A: Adam sadece kitapla değil ki, her şeyle uğraşıyor. Benim Zühtü ağabeyle ilgili bazı yazılarımda var… Şöyle bir figür hatırlıyorum; düşünsenize üniversite öğrencisi gençler takılıyor, bira içiyor falan böyle, hepsinin arasında Che Guevera bereli bir dede, ben hatırlıyorum onu.

Z.R.G: Kemancı’da.

M.A: O zamanlar bile dedeydi, dede dediğime kızmıyordur umarım yattığı yerden ama Anthrax dinleyen, en baba ‘hardcore-punk’ gruplarını ve ‘trash metal’ dinleyen değişik bir insan.

Z.R.G: Elli küsur yaşlarında değil mi baktığın zaman? Peki, biraz Deli Kasaptan da bahsedelim. Neler yapıyorsunuz?

M.A: Deli Kasap şu anda Bir Gün Gazetesiyle birlikte her ayın 1’inde verilen bir eleştirel kültür ekinde onlara hem editöryel destek veriyor, hem de müzik sayfalarını hazırlıyor. Onun dışında internet üzerinden www.delikasap.com sitesinden yayınlarımız devam ediyor. Orada bir delikasap tv projemiz var. Orada da çektiğimiz belgeselleri ve eğer becerebilirsek bazı projelerimizi yayınlamayı düşünüyoruz; bazı dünyaca ünlü ve ulusal çaptaki müzisyen ve sanatçılarla da yine görsel röportajlarımızı…

Z.R.G: Kimler var?

M.A: Türkiye’ye gelen hemen, hemen tüm yabancı gruplarla vaktimiz elverdiğince görüşmeye çalışıyoruz. Anathema ile bir televizyon röportajı yaptık, daha yayınlamadık; yakında yayınlayacağız. Amerikalı efsanevi ‘hardcore-punk’ grubu ‘D.R.E.’ ile bir röportaj yaptık; onu da yayınlayacağız. Bunlar önümüzdeki dönemlerde yayınlanacak şeyler. Onun dışında Redd Grubundan tutun da, Bulutsuzluk Özlemi’ne kadar ve diğer bütün yabancı gruplara vaktimiz elverdiğince yer vermeye çalışıyoruz.

Z.R.G: Sen şimdi peki şimdiki durumu nasıl değerlendiriyorsun; Türkçe ‘rock’ ve gelişimini nasıl buluyorsun?

M.A: Evrensel anlamda çok kısır ama Redd Grubunu beğeniyorum. Onun dışında Bulutsuzluk Özlemi’ni her zaman beğeniyorum şu açıdan; rock müziğe Türkçenin adaptasyonu konusunda bence Nejat Yavaşoğulları müthiş başarılı.

Z.R.G: Kilometre taşı değil mi?

J.K: Zühtü Bayar’ın ‘punk’ ve ‘heavy metal’ ilgisinden bahsettik ya, bu anlamda bakınca dünyada yapılan ‘punk’ müzikle Türkiye’de var olmuş bir şey var mı şu anda?

M.A: Türkiye’de şöyle bir eser var; bu alt kültüre gerçekten meraklı olan herkese tavsiye ediyorum: Türkiye’de ‘Rock’ ve Yeraltı Hareketlerinin Kesintili Tarihi adı altında. Burada yine Deli Kasap’la alakası var bunun. Sevgili arkadaşım, Tolga Güldallı’nın Sezgin Boynik’le kotardığı bir eser bu ve benim Aptülika’yla yaptığım konuşmalar serisi var; yazılı bir konuşmalar serisi bu.

Z.R.G: Yalnız, basımı tükendi mi, çünkü geçen hafta biz onu bir arkadaşımızdan temin etmeye çalıştık…

J.K: Biz Hafıza’ya yeni kattık onu ve uzun süre aradık.

M.A: Ben size isterseniz bir örneğini verebilirim bakmanız için, yani bir tane var elimde.

J.K: Edindik.

M.A: Şöyle ki, o ‘limited edition’dır.

Z.R.G: Ama çok önemli bir çalışma gerçekten.

M.A: İçindeki ‘cd’ özellikle. Grup Çığırışım’dan, Tünay Akdeniz’den tutun da 80’li yıllar, 70’li yıllar, 60’lı yıllar hatta…

J.K: 60’lar ve 70’ler.

M.A: Özür dilerim, 77’den, 94 veya 95’e kadar bütün bu yeraltı hareketini, bir şekilde özne olmuş tüm figürleri işlemiş, çok başarılı bir çalışma.

J.K: ‘Limited edition’ diyorsun ya, bunun tekrar çıkma ihtimali var mı bir şekilde?

M.A: Sanmıyorum.

J.K: Çünkü insanlar soruyorlar ve ulaşamıyorlar buna. Böyle bir problem var şu anda.

M.A: Evet, ama o insanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez.

J.K: Basmaya değmez diyorsun yani bu durumda?

M.A: Basıldı zaten. Alan aldı ama gelecek kuşaklara bir şekilde aktırılacak ama çok popüler bir konu değil, kaldı ki en popüler romancıların dahi ya da yazın alanında bir şeyler üretenlerin dahi çok fazla satabildiğini söylemek zor. Çünkü burası Türkiye, bir Deli Kasap bu kadar bilinir mesela. Deli Kasap’ın en çok satan sayısı bin beş yüz satmıştır; o da zorla yani.

Z.R.G: 2001’den beri yayınlıyorsunuz değil mi?

M.A: İnternet üzerinden 2001’den beri ama zaman zaman koleksiyon sayıları…

Z.R.G: Büyük istikrar bu arada yani.

M.A: Evet, Zühtü ağabeyle belki arkadaşlığımızın bir faydası olabilir yani. Yazımda da belirtmiştim mesela ona ‘Neden hâlâ rakı içiyorsun, zaten hastasın?’ diyordum, ‘Rakısız hayat olacaksa, öleyim daha iyi,’ diyordu.

J.K: Bak güzelmiş o da. Rakısız olacaksa öleyim, doğru. Bu basılma mevzusuna takılıyorum, çünkü ben birinci elden tanığıyım bunun. Benim yazdığım romanda da aynı şekilde ikinci baskıya gitmekte güçlük çekiliyor, iki sene geçiyor üzerinden falan... Satılmıyor yani Türkiye’de böyle bir şey var. Çok satanlara baktığında da görüyorsun zaten hangi kalıpların sattığını. Onun için de demin dedim ya hani, 1991’de basılmış, bunu bastırmak için yoğun bir çaba sarf etmesinden bahsetmiyorum da hani zaman zaman mutlaka karşısına çıkan insanlar, bağlantılar vasıtası ile böyle de bir kitap var ve bunu basmak istiyorum demiştir ama bu, yirmi sene gibi bir zaman alabiliyor mesela.

M.A: Zühtü ağabey, muhtemelen şunu demiş olabilir... Kendisi bilimkurgucu olduğu için belki -yani yarı ciddi yarı şaka olarak söylüyorum bunu, bir yanım inanıyor, bir yanım inanmıyor.- ‘Bunu ben şimdi bassam kimse anlamaz, herkes tu kaka eder,’ ama 80’li yılların sonunda Türkiye’de bir yeraltı hareketi Batıdan 20 yıl gecikmeli filiz verince demiştir o belki de ‘şimdi zamanı,’ deyip yayınlamış olabilir. Çünkü Stüdyo İmge de avangard kitaplar basan bir yayıneviydi; onlar bile kitap basmayı bıraktı biliyorsunuz.

J.K: Evet, doğru. Şunu da merak ediyorum, belki Zühtü ağabeyin dışında Türkiye’de başka bilimkurgu edebiyatı ile ilgili bağlantılarla da birinci elden ufak tefek bilgin varsa, acaba yeni kuşak arasında bu problemleri yaşıyor mu bilimkurgu edebiyatı Türkiye’de? Merak ettiğim bir şey bu çünkü birkaç tane ben de okudum. Senelerce uğraşıp basılmadığını görünce, yazdıkları şeyleri internet üzerinden paylaşmak zorunda kaldıkları için. Ulaştırmak istiyorlar insanlar bir şekilde çünkü o kitabı onun için yazıyorsun sonuç itibarıyla. Bu şekilde ulaşarak okudum ve gayet iyi kitaplar açık söylemek gerekirse. Yabancı örnekleri de bildiğim için kötü denilebilecek çalışmalar değil; basılabilir. Gayet nitelikli, düzgün bir Türkçe, düzgün bir anlatım, iyi bir fikir var ortada yani ‘iyi’ denilebilecek bir kitap var ortada ama basılmıyor.

M.A: Biliyorsunuz, biraz da fiziksel yayıncılığın gidişatı ile ilgili. Amerika’nın bazı geleneksel gazeteleri bile sadece internet üzerinden yayına başladı. Kitap satışları da onunla koşut bir şekilde düşüyor. Bizim yayınevleri de herhalde biraz ticari bakıyorlar ve geleceğini görmedikleri için bu çocukları da…

Z.R.G: Her konuda olduğu gibi bu konuda da.

M.A: Piyasa denilen o bana göre çok yobaz var oluş biçimine bu kadar körlemesine tapmayla alakalı ama bir yandan da hak mı vereyim bunlara bilmiyorum. Bazı eserler çok kötü. Mesela en bilinen Doğu Yücel’dir. Kendisini seviyorum, arkadaşım ama kötü bir yazar beğenmiyorum yazıtlarını; bilimkurgucu o da. Ben o kadar iyimser değilim. İyi yapıt üretmek için sadece bilimkurgu alanında değil diğer klasik eserlere, felsefeye, işte Avrupa’da ne basılıyor falan bunlara meraklı olmanız gerekiyor. Doğu’ya soruyorum; Yaşar Kemal’in İnce Memed’i kaç cilt, onu bilmiyor, anlatabiliyor muyum? Önce bazı şeyleri bilmek gerekiyor belki erkendir bilmiyorum. Belki sen yazabilirsin.

J.K: Bir taraftan hem takip etmek dünyayı ve burada olup bitenleri ama bir taraftan da burada bir şeyler olması gerekiyor; bir şekilde bu kuşak değilse de bir sonraki kuşak buna ulaşabilsin. Yeşilçam’a dönüşüyor işte. Yeşilçam’da dönem içinde çekilen filmlere bakarsan eğer onlar da doğrudan doğruya satış amaçlı, para kazanmak için yapılmış işler. Birçok dönem furyaya dönüşmüş fakat şimdi, bir şeyler yapılabiliyorsa eğer, doğru dürüst filmler çeken birileri varsa eğer bu biraz da onların yapılmış olmasından.

M.A: Bizim yaşadığımız iklim, ülke enteresan, yani Yeşilçam Sineması dedik. Bereketli Topraklar Üzerinde diye bir film var biliyorsunuz -gene yine Doğu’ya gönderme yapacağım ama babası üzerinden- Erkan Yücel’in başrolde olduğu müthiş bir eser. Bereketli Topraklar Üzerinde yapıldığı dönemde yakılıyor. Askeri yönetim tarafından kaybediliyor ve seneler sonra bulunabiliyor. Ben nihayet izleyebildim filmi. Sınırlı sayıda izleyici ile birlikte izleyebildik ve bence çok güzel bir film.

J.K: Yani bu gibi şeyler oluyor zaten. Şimdi de basılmayan kitapların toplatılması gibi bir durum var, çekilmeyen filmin de yasaklanması gibi durumlar da olmuştur mutlaka. Türkiye’de; beklenir bir durum bu.

M.A: Düşünsenize, en iyi, en çok satan bilimkurgucusu Adnan Oktar olan bir ülkedeyiz. Her yerde Adnan Oktar’ın gayet güzel bilimkurgu kitapları var, biliyorsunuz. Tüm dünyada dolaşıyor.

Z.R.G: Yobazlığın çok güzel bir örneği.

J.K: O manada okunabilecek çok enteresan şeyler var o kitleden.

M.A: Ben şimdi şaka yapıyor gibi gözüküyorum ama. Oktay bilimkurgu yapıyor.

J.K: Şaka falan değil, ciddi bilimkurgu!

M.A: ‘Glam rock’ biliyorsunuz, ‘rock’ müzik tarihinde en suya sabuna dokunmayan tür işte; kızlar, hoplayalım zıplayalım… Böyle bir tarzda kitap çıkarmış bu arkadaş. Gittim, aldım bir de para verdim ona zamanında. Şeytanın Dini Masonluk, diye. Ne kadar ‘glam rock’ grubu varsa ama suya sabuna dokunmayan; işte bunlar satanist terör örgütleri falan filan ama o adam kolluk kuvvetleriyle, devletle falan bağlantısı olan bir adam. Neyse çok fazla konuşmayalım şimdi.

J.K: Bu enteresan, zaten Türkiye solu dedik ya, Türkiye sağı dediğimiz zaman direkt bilimkurguya girmiş oluyoruz aslında, değil mi; ‘janr’ olarak?

M.A: Katılıyorum.

J.K: Zaten çok güzel bir örnek, o örnekler arasında şahı sayılabilecek birisini andık. Senin söylemek istediğin bir şey var mı son olarak Deli Kasap’la, yapacaklarınla ilgili ya da önümüzdeki günlerde gerçekleşecek bazı projelerle ilgili?

M.A: Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek projelerle ilgili zaten beni yine konuk edersiniz. İyi bir proje geliyor ama şimdi söylemeyeyim.

J.K: Bu iyiydi.

Z.R.G: Verdin gazı! O zaman teşekkür ediyoruz.

M.A: Teşekkür ederim beni konuk ettiğiniz için.

Z.R.G: Ayrıca Zühtü Bayar’ı andık.

M.A: Bununla ilgili son bir şey söylemek istiyorum, 23 Nisanda bizim bir projemiz… proje iğrenç bir kelime özür dilerim, geri alıyorum, bir düşüncemiz var Zühtü ağabeyle ilgili. Biliyorsunuz ki, Zühtü ağabey gerçekten ‘rock’ın fetiş derecesinde delisi bir ağabeyimizdi ve ateistti dolayısı ile bu konuda önümüzde kutsal bir engel olmadığını düşünüyorum ve son zamanlarında da onu biraz üzmüşler galiba; istediği gibi yaşamak istemiş ama pek istediği gibi gitmemiş bazı şeyler. Oraya çok girmeyeyim ama biz ona şunu yapmayı düşünüyoruz 23 Nisanda, Topkapı Mezarlığına gideceğiz. Bunu Deli Kasap’tan takip edebilirler. Buluşacağız hep beraber ve onun mezarında rakı içip, mezarına rakı dökeceğiz.

J.K: Çok güzelmiş.

M.A: Sizi de bekleriz.

J.K: Evet, zamanlamayı tutturup beraber gidelim bence. O zaman tekrar teşekkür ederiz. Herkese iyi akşamlar.