Yer6 Hafıza
Murat Arda
Janset Karavin
Zeynep Rojda Güvenç
Zeynep Rojda
Güvenç: Yer6 Hafıza’dan merhaba, ben Zeynep Rojda Güvenç.
Janset Karavin: Herkese
iyi akşamlar, ben Janset Karavin.
Z.R.G: Ve konuğumuz
Murat.
Murat Arda: Murat
Arda, Delikasap dergisinden.
Z.R.G: Hoş geldin
Murat.
J.K: Hoş geldin. Bu
arada, her şeyden önce bir şey söylemek istiyorum. Geçen haftalarda Yer6 Hafıza
yoktu Açık Dergi’nin içeriğinde, çünkü Açık Radyo’nun bir destek yayını söz
konusuydu. Geçen hafta benim rahatsızlığım yüzünden bir aksama söz konusu oldu;
önemseyen varsa iyiyim.
J.K: Evet Zeynep,
nedir?
Z.R.G: Bugün, Zühtü
Bayar’dan bahsedeceğiz. Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrıldı; Murat’ın da
yazısında belirttiği gibi ‘öldü,’ demiyorum, ‘aramızdan ayrıldı.’
J.K: Yine,
önemseyen varsa?
M.A: Önemseyen var
onu evet, gerçekten önemseyen bir arkadaş gurubu olduğunu düşünüyorum.
Z.R.G: Hatta bir
bilimkurgu okuyucusu kitlesi önemsiyor.
M.A: Türkiye’nin
ilk ‘siberpunk’ı diyebileceğimiz bir karakter Zühtü ağabey. Bilmiyorum tanıyor muydunuz
şahsen ama?
Z.R.G: Evet,
tanışmıştık.
M.A: Sadece
bilimkurgu alanında yaptığı çalışmalar, fanzinler değil, Türk solu içerisinde
de etkin bir komünist kendisi, aynı zamanda da bir ‘heavy metal’ fanı.
Z.R.G: Anladım ve ‘beat
kuşağından’ çok tabii.
M.A: ‘Beat
kuşağıyla’ günümüzdeki bağlantısını yapabilen ve 90’lı yıllardaki Sovyet
çözülüşü sırasında kesinlikle görüşlerini değiştirmeyen gerçek bir Marksist.
Z.R.G: Evet, çok
iyi sentezlemiş değil mi?
M.A: Kesinlikle.
J.K: Bir gazetecilik
geçmişi de var değil mi?
Z.R.G: Aynen öyle. 1965’te
Oturum Dergisini, 68’de Türk Solu Gazetesinin sanat sayfasını yönetmiş. 72’de de
Yeni Ortam Gazetesinin kurucularından biri.
M.A: Bugün Türk
soluna ait bildiğimiz ne kadar figür varsa hepsiyle bir dönem arkadaşlığı var
ve bence aynı zamanda öylesine hümanist bir karakter; günümüzde tu kaka edilen
kimi sol özneler için bile sağ iken çok iyi konuşabilen ve bununla beni
hayretlere düşüren karakteriyle gerçekten örnek alınması gereken bir figür.
Z.R.G: Peki, bu
bilimkurgu kavramına değinmek istiyorum ben. Aslında Türkiye’de ciddi bir
damar, okuyucu var. Fakat yazarlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar. Sen
ne düşünüyorsun bir dergicilik geçmişin olduğu için?
M.A: Şöyle,
bilimkurgu bir dönemde entelektüel kesimlerin sırt çevirdiği bir alan çünkü
özellikle Amerikan propagandası yapılmakla suçlanılan bir alan ama, Zühtü ağabey
bu konuda gerçekten ender örneklerden birisi çünkü çok enternasyonalist bir
adam. Bilimkurgunun ne olduğunu, bir takım bilimkurgu eserlerinin aslında ne
kadar fütürist, ne kadar ilerici… Mesela 1984 gibi bir yapıtın ne kadar
devrimci olabileceğini zamanında anlayan tiplemelerden. Dolayısıyla zaten Türk
solu biliyorsunuz çocukluk hastalıkları olduğu için… -burada Türk solu diyorum çünkü
zaten bırakınız bilimkurguyu, edebiyat alanında sol olduğu için; Türk solu, lafı
ağzımdan çıkıyor,- çünkü sağ bırakınız bilimkurguyu, kurgu konusunda bile
özürlüdür.
J.K: Onlar zaten
bilimkurgu bir hayat sürüyorlar; ihtiyaçları yok.
M.A: Evet, Janset
çok haklısın. Dolayısıyla Zühtü ağabeyin bütün o ciddi görünümlü sol ‘entelagency’
arasında belki de herkesin bıyık altından gülmesine rağmen, işte o açık havada
roket atma denemeleri, bir takım alternatif yaklaşımları gerçekten çok ilginç.
Çok sevgi değer bir insan bu anlamda, onu iyi anmak istiyorum.
Z.R.G: Kitapları
da, Geyşa Android Şirketi, Filler Mezarlığı; 1991 yılında yayınlanmış. Hippi
Kurgu daha eski yazılmış ve Sahte Uygarlık.
M.A: Daha sonra
zaten sağlığı bozuluyor. Yayınladıysa da şu anda aklımda değil ama Sahte
Uygarlık da yine bence iyi bir eser. İnkilap Yayınevinden çıktı ilgilenenlere
de duyurulur; asıl Filler Mezarlığı önemli bence. Allein Gisberg’lerin, işte
bir takım ‘beat’ hareketinin kilometre taşı tiplemelerin farklı kimliklerde
İstanbul’a uğradıkları, geldikleri Sultanahmet’e, Baba Yorgi’nin mekânından
geçtiklerini çok yalın, cici bir dille bu kitapta anlatıyordu.
Z.R.G: Çünkü
kendisi bizzat yaşamış.
M.A: Biliyorsunuz,
yine Türk solu diyeceğim, Türkiye solu diyeceğim ya da; Türkiye solu hippi
kavramını bile özürlü bir şekilde bildiği için yurtdışındaki hippi ve sol
hareket arasındaki organik bağı bilmediği için, yani biz de biliyorsunuz bitli
hippi diye bir kavram var, sarhoş, kafası çalışmayan ya da turist ile koşut
bilinir ama onlardan ibaret değildir tabii ki.
J.K: Bu demin
bahsettiğimiz kitap 1991’de mi basılmış dedin az evvel? Ama daha evvel
yazıldığından sen haberdarsın tabii ki... Bu geçen süre zarfında… Bilimkurgu
edebiyatında bu ülkede böyle bir sorun var; mesela bir kitap yazdın, Zühtü
Bayar bu kitabı yazıyor fakat kitabın basılması için geçen süre ne kadardır
mesela?
M.A: Benim
tahminimce 70’li yıllarda kaleme almıştır.
J.K: Üç aşağı beş
yukarı 20 yıl gibi bir zaman geçmiş üzerinden yani…
Z.R.G: Ama yine de
vazgeçmemiş, hayalini paylaşmış ve vazgeçmemiş yazar. O açıdan da çok
önemsiyorum.
J.K: Çok önemli bir
saptama bu, çünkü şimdi de böyle genç yazarlar var fakat yazdıklarının hiçbir
değeri yokmuş gibi düşünebilirler basılmadığı takdirde.
M.A: Basıldığı
takdirde dahi değerini göremez. Bırakınız genç yazarları; Schopenhauer Gottingen
Üniversitesinde kitabını yayınladığında bin tane satmamış ama Schopenhauer’i
bugün herkes bilir.
Z.R.G: Birçok
felsefeciye esin kaynağı olmuş…
M.A: Aşkın
Metafiziği mesela. İlk başlarda herkes dalga geçmiş. Gerçi bugün de bazıları dalga
geçiyor ama bence çok değerli bir eser.
J.K: Satış bir
kriter değil tabii ama, bu kadar uzun bir zaman geçmesinin sebebi Zühtü ağabeyin
basımını denememesi değil herhalde. Girişimlerde bulunduysa da çok uzun bir
zaman geçmiş üzerinden.
M.A: Adam sadece
kitapla değil ki, her şeyle uğraşıyor. Benim Zühtü ağabeyle ilgili bazı
yazılarımda var… Şöyle bir figür hatırlıyorum; düşünsenize üniversite öğrencisi
gençler takılıyor, bira içiyor falan böyle, hepsinin arasında Che Guevera
bereli bir dede, ben hatırlıyorum onu.
Z.R.G: Kemancı’da.
M.A: O zamanlar
bile dedeydi, dede dediğime kızmıyordur umarım yattığı yerden ama Anthrax
dinleyen, en baba ‘hardcore-punk’ gruplarını ve ‘trash metal’ dinleyen değişik
bir insan.
Z.R.G: Elli küsur
yaşlarında değil mi baktığın zaman? Peki, biraz Deli Kasaptan da bahsedelim.
Neler yapıyorsunuz?
M.A: Deli Kasap şu
anda Bir Gün Gazetesiyle birlikte her ayın 1’inde verilen bir eleştirel kültür
ekinde onlara hem editöryel destek veriyor, hem de müzik sayfalarını
hazırlıyor. Onun dışında internet üzerinden www.delikasap.com sitesinden
yayınlarımız devam ediyor. Orada bir delikasap tv projemiz var. Orada da
çektiğimiz belgeselleri ve eğer becerebilirsek bazı projelerimizi yayınlamayı
düşünüyoruz; bazı dünyaca ünlü ve ulusal çaptaki müzisyen ve sanatçılarla da
yine görsel röportajlarımızı…
Z.R.G: Kimler var?
M.A: Türkiye’ye
gelen hemen, hemen tüm yabancı gruplarla vaktimiz elverdiğince görüşmeye
çalışıyoruz. Anathema ile bir televizyon röportajı yaptık, daha yayınlamadık; yakında
yayınlayacağız. Amerikalı efsanevi ‘hardcore-punk’ grubu ‘D.R.E.’ ile bir
röportaj yaptık; onu da yayınlayacağız. Bunlar önümüzdeki dönemlerde
yayınlanacak şeyler. Onun dışında Redd Grubundan tutun da, Bulutsuzluk Özlemi’ne
kadar ve diğer bütün yabancı gruplara vaktimiz elverdiğince yer vermeye
çalışıyoruz.
Z.R.G: Sen şimdi
peki şimdiki durumu nasıl değerlendiriyorsun; Türkçe ‘rock’ ve gelişimini nasıl
buluyorsun?
M.A: Evrensel
anlamda çok kısır ama Redd Grubunu beğeniyorum. Onun dışında Bulutsuzluk Özlemi’ni
her zaman beğeniyorum şu açıdan; rock müziğe Türkçenin adaptasyonu konusunda bence
Nejat Yavaşoğulları müthiş başarılı.
Z.R.G: Kilometre
taşı değil mi?
J.K: Zühtü Bayar’ın
‘punk’ ve ‘heavy metal’ ilgisinden bahsettik ya, bu anlamda bakınca dünyada
yapılan ‘punk’ müzikle Türkiye’de var olmuş bir şey var mı şu anda?
M.A: Türkiye’de
şöyle bir eser var; bu alt kültüre gerçekten meraklı olan herkese tavsiye
ediyorum: Türkiye’de ‘Rock’ ve Yeraltı Hareketlerinin Kesintili Tarihi adı
altında. Burada yine Deli Kasap’la alakası var bunun. Sevgili arkadaşım, Tolga
Güldallı’nın Sezgin Boynik’le kotardığı bir eser bu ve benim Aptülika’yla
yaptığım konuşmalar serisi var; yazılı bir konuşmalar serisi bu.
Z.R.G: Yalnız,
basımı tükendi mi, çünkü geçen hafta biz onu bir arkadaşımızdan temin etmeye
çalıştık…
J.K: Biz Hafıza’ya
yeni kattık onu ve uzun süre aradık.
M.A: Ben size
isterseniz bir örneğini verebilirim bakmanız için, yani bir tane var elimde.
J.K: Edindik.
M.A: Şöyle ki, o ‘limited
edition’dır.
Z.R.G: Ama çok
önemli bir çalışma gerçekten.
M.A: İçindeki ‘cd’
özellikle. Grup Çığırışım’dan, Tünay Akdeniz’den tutun da 80’li yıllar, 70’li
yıllar, 60’lı yıllar hatta…
J.K: 60’lar ve 70’ler.
M.A: Özür dilerim, 77’den,
94 veya 95’e kadar bütün bu yeraltı hareketini, bir şekilde özne olmuş tüm
figürleri işlemiş, çok başarılı bir çalışma.
J.K: ‘Limited
edition’ diyorsun ya, bunun tekrar çıkma ihtimali var mı bir şekilde?
M.A: Sanmıyorum.
J.K: Çünkü insanlar
soruyorlar ve ulaşamıyorlar buna. Böyle bir problem var şu anda.
M.A: Evet, ama o
insanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez.
J.K: Basmaya değmez
diyorsun yani bu durumda?
M.A: Basıldı zaten.
Alan aldı ama gelecek kuşaklara bir şekilde aktırılacak ama çok popüler bir
konu değil, kaldı ki en popüler romancıların dahi ya da yazın alanında bir
şeyler üretenlerin dahi çok fazla satabildiğini söylemek zor. Çünkü burası
Türkiye, bir Deli Kasap bu kadar bilinir mesela. Deli Kasap’ın en çok satan
sayısı bin beş yüz satmıştır; o da zorla yani.
Z.R.G: 2001’den
beri yayınlıyorsunuz değil mi?
M.A: İnternet
üzerinden 2001’den beri ama zaman zaman koleksiyon sayıları…
Z.R.G: Büyük
istikrar bu arada yani.
M.A: Evet, Zühtü ağabeyle
belki arkadaşlığımızın bir faydası olabilir yani. Yazımda da belirtmiştim
mesela ona ‘Neden hâlâ rakı içiyorsun, zaten hastasın?’ diyordum, ‘Rakısız
hayat olacaksa, öleyim daha iyi,’ diyordu.
J.K: Bak güzelmiş o
da. Rakısız olacaksa öleyim, doğru. Bu basılma mevzusuna takılıyorum, çünkü ben
birinci elden tanığıyım bunun. Benim yazdığım romanda da aynı şekilde ikinci
baskıya gitmekte güçlük çekiliyor, iki sene geçiyor üzerinden falan...
Satılmıyor yani Türkiye’de böyle bir şey var. Çok satanlara baktığında da
görüyorsun zaten hangi kalıpların sattığını. Onun için de demin dedim ya hani, 1991’de
basılmış, bunu bastırmak için yoğun bir çaba sarf etmesinden bahsetmiyorum da
hani zaman zaman mutlaka karşısına çıkan insanlar, bağlantılar vasıtası ile
böyle de bir kitap var ve bunu basmak istiyorum demiştir ama bu, yirmi sene
gibi bir zaman alabiliyor mesela.
M.A: Zühtü ağabey,
muhtemelen şunu demiş olabilir... Kendisi bilimkurgucu olduğu için belki -yani
yarı ciddi yarı şaka olarak söylüyorum bunu, bir yanım inanıyor, bir yanım
inanmıyor.- ‘Bunu ben şimdi bassam kimse anlamaz, herkes tu kaka eder,’ ama 80’li
yılların sonunda Türkiye’de bir yeraltı hareketi Batıdan 20 yıl gecikmeli filiz
verince demiştir o belki de ‘şimdi zamanı,’ deyip yayınlamış olabilir. Çünkü
Stüdyo İmge de avangard kitaplar basan bir yayıneviydi; onlar bile kitap
basmayı bıraktı biliyorsunuz.
J.K: Evet, doğru. Şunu
da merak ediyorum, belki Zühtü ağabeyin dışında Türkiye’de başka bilimkurgu
edebiyatı ile ilgili bağlantılarla da birinci elden ufak tefek bilgin varsa, acaba
yeni kuşak arasında bu problemleri yaşıyor mu bilimkurgu edebiyatı Türkiye’de?
Merak ettiğim bir şey bu çünkü birkaç tane ben de okudum. Senelerce uğraşıp
basılmadığını görünce, yazdıkları şeyleri internet üzerinden paylaşmak zorunda
kaldıkları için. Ulaştırmak istiyorlar insanlar bir şekilde çünkü o kitabı onun
için yazıyorsun sonuç itibarıyla. Bu şekilde ulaşarak okudum ve gayet iyi
kitaplar açık söylemek gerekirse. Yabancı örnekleri de bildiğim için kötü
denilebilecek çalışmalar değil; basılabilir. Gayet nitelikli, düzgün bir
Türkçe, düzgün bir anlatım, iyi bir fikir var ortada yani ‘iyi’ denilebilecek
bir kitap var ortada ama basılmıyor.
M.A: Biliyorsunuz,
biraz da fiziksel yayıncılığın gidişatı ile ilgili. Amerika’nın bazı geleneksel
gazeteleri bile sadece internet üzerinden yayına başladı. Kitap satışları da
onunla koşut bir şekilde düşüyor. Bizim yayınevleri de herhalde biraz ticari
bakıyorlar ve geleceğini görmedikleri için bu çocukları da…
Z.R.G: Her konuda
olduğu gibi bu konuda da.
M.A: Piyasa denilen
o bana göre çok yobaz var oluş biçimine bu kadar körlemesine tapmayla alakalı
ama bir yandan da hak mı vereyim bunlara bilmiyorum. Bazı eserler çok kötü.
Mesela en bilinen Doğu Yücel’dir. Kendisini seviyorum, arkadaşım ama kötü bir
yazar beğenmiyorum yazıtlarını; bilimkurgucu o da. Ben o kadar iyimser değilim.
İyi yapıt üretmek için sadece bilimkurgu alanında değil diğer klasik eserlere, felsefeye,
işte Avrupa’da ne basılıyor falan bunlara meraklı olmanız gerekiyor. Doğu’ya
soruyorum; Yaşar Kemal’in İnce Memed’i kaç cilt, onu bilmiyor, anlatabiliyor
muyum? Önce bazı şeyleri bilmek gerekiyor belki erkendir bilmiyorum. Belki sen
yazabilirsin.
J.K: Bir taraftan
hem takip etmek dünyayı ve burada olup bitenleri ama bir taraftan da burada bir
şeyler olması gerekiyor; bir şekilde bu kuşak değilse de bir sonraki kuşak buna
ulaşabilsin. Yeşilçam’a dönüşüyor işte. Yeşilçam’da dönem içinde çekilen
filmlere bakarsan eğer onlar da doğrudan doğruya satış amaçlı, para kazanmak
için yapılmış işler. Birçok dönem furyaya dönüşmüş fakat şimdi, bir şeyler
yapılabiliyorsa eğer, doğru dürüst filmler çeken birileri varsa eğer bu biraz da
onların yapılmış olmasından.
M.A: Bizim
yaşadığımız iklim, ülke enteresan, yani Yeşilçam Sineması dedik. Bereketli
Topraklar Üzerinde diye bir film var biliyorsunuz -gene yine Doğu’ya gönderme
yapacağım ama babası üzerinden- Erkan Yücel’in başrolde olduğu müthiş bir eser.
Bereketli Topraklar Üzerinde yapıldığı dönemde yakılıyor. Askeri yönetim
tarafından kaybediliyor ve seneler sonra bulunabiliyor. Ben nihayet
izleyebildim filmi. Sınırlı sayıda izleyici ile birlikte izleyebildik ve bence
çok güzel bir film.
J.K: Yani bu gibi
şeyler oluyor zaten. Şimdi de basılmayan kitapların toplatılması gibi bir durum
var, çekilmeyen filmin de yasaklanması gibi durumlar da olmuştur mutlaka.
Türkiye’de; beklenir bir durum bu.
M.A: Düşünsenize,
en iyi, en çok satan bilimkurgucusu Adnan Oktar olan bir ülkedeyiz. Her yerde
Adnan Oktar’ın gayet güzel bilimkurgu kitapları var, biliyorsunuz. Tüm dünyada
dolaşıyor.
Z.R.G: Yobazlığın
çok güzel bir örneği.
J.K: O manada
okunabilecek çok enteresan şeyler var o kitleden.
M.A: Ben şimdi şaka
yapıyor gibi gözüküyorum ama. Oktay bilimkurgu yapıyor.
J.K: Şaka falan
değil, ciddi bilimkurgu!
M.A: ‘Glam rock’
biliyorsunuz, ‘rock’ müzik tarihinde en suya sabuna dokunmayan tür işte; kızlar,
hoplayalım zıplayalım… Böyle bir tarzda kitap çıkarmış bu arkadaş. Gittim,
aldım bir de para verdim ona zamanında. Şeytanın Dini Masonluk, diye. Ne kadar ‘glam
rock’ grubu varsa ama suya sabuna dokunmayan; işte bunlar satanist terör
örgütleri falan filan ama o adam kolluk kuvvetleriyle, devletle falan
bağlantısı olan bir adam. Neyse çok fazla konuşmayalım şimdi.
J.K: Bu enteresan,
zaten Türkiye solu dedik ya, Türkiye sağı dediğimiz zaman direkt bilimkurguya
girmiş oluyoruz aslında, değil mi; ‘janr’ olarak?
M.A: Katılıyorum.
J.K: Zaten çok
güzel bir örnek, o örnekler arasında şahı sayılabilecek birisini andık. Senin
söylemek istediğin bir şey var mı son olarak Deli Kasap’la, yapacaklarınla
ilgili ya da önümüzdeki günlerde gerçekleşecek bazı projelerle ilgili?
M.A: Önümüzdeki
günlerde gerçekleşecek projelerle ilgili zaten beni yine konuk edersiniz. İyi
bir proje geliyor ama şimdi söylemeyeyim.
J.K: Bu iyiydi.
Z.R.G: Verdin gazı!
O zaman teşekkür ediyoruz.
M.A: Teşekkür
ederim beni konuk ettiğiniz için.
Z.R.G: Ayrıca Zühtü
Bayar’ı andık.
M.A: Bununla ilgili
son bir şey söylemek istiyorum, 23 Nisanda bizim bir projemiz… proje iğrenç bir
kelime özür dilerim, geri alıyorum, bir düşüncemiz var Zühtü ağabeyle ilgili.
Biliyorsunuz ki, Zühtü ağabey gerçekten ‘rock’ın fetiş derecesinde delisi bir
ağabeyimizdi ve ateistti dolayısı ile bu konuda önümüzde kutsal bir engel
olmadığını düşünüyorum ve son zamanlarında da onu biraz üzmüşler galiba; istediği
gibi yaşamak istemiş ama pek istediği gibi gitmemiş bazı şeyler. Oraya çok
girmeyeyim ama biz ona şunu yapmayı düşünüyoruz 23 Nisanda, Topkapı Mezarlığına
gideceğiz. Bunu Deli Kasap’tan takip edebilirler. Buluşacağız hep beraber ve
onun mezarında rakı içip, mezarına rakı dökeceğiz.
J.K: Çok güzelmiş.
M.A: Sizi de
bekleriz.
J.K: Evet,
zamanlamayı tutturup beraber gidelim bence. O zaman tekrar teşekkür ederiz. Herkese
iyi akşamlar.